Perşembe, Şubat 25, 2010

İnter 2 - 1 Chealse

Muhtemelen tur İnter'in. Chelsea'ye yazık oldu ki gruptan çıkar çıkmaz karşısına Mourinho çıktı.
 Goal.Com'un maç öncesi analizlerinde İnter'in neden galip geleceğine dair 5 madde yazılmıştı ki bence rövanşta da geçerli bu maddeler:
  1. Jose Mourinho: Fenomen Jose Chealse'yi çok iyi biliyor. San Siro'da yıkılsa dahi dananın kuyruğu Stamford Bridge'de kopacaktır.
  2. İnter'in üzerinde ki yoğun CL baskısı seyirci ve futbolcuları motive edebilir.
  3. Defansta İtalyan karakteri: Hiç bilmiyorsak Ferrari'den biliyoruz, hiç sevmiyorsak Zago'dan seviyoruz defansın İtalyan olmasını. 25 Serie A maçında 20 gol yiyen İnter, Maicon, Cambiasso, Muntari ve Lucio gibi oyunculara sahip.
  4. Zorlu grup maçları: İnter Barça ve Kiev gibi deplasmanları zorladı, Chelsea'yi Porto korkuttu.
  5. Benzersiz hücum hattı: Gerçektende Eto, Milito, Sneijder gibi bir üçlü az bulunuyor. 3 kıtanın 3 tilkisi sürekli av peşinde. Ne Anelka'nın naifliği, ne Drogba'nın gücü... İnter bir adım önde...
"Bugün bu zaferin hem çok anlamı var, hem hiç yok!" benzeri bir cümleyi maçtan sonra buyurdu Mourinho. Ne de olsa maçın bir de ikinci yarısı olacak, onu düşünüyor belli ki... Chelsea attığı gole güvenecek ama yetecek mi?

Londra'da neler olacak ?

Çarşamba, Şubat 24, 2010

Futbol Dışında...

Milliyet yazarı ve AİHM eski yargıcı Rıza Türmen bugünkü köşe yazısında yaşamakta olduğumuz yargı kriziyle Almanya’da Weimar Cumhuriyetinden Hitler yönetimine geçis dönemi arasında paralellik kurdu. Bunu önlemenin yolunun yargının siyasal iktidardan bağımsızlığının sağlanması olduğunu yazdı.

Rastlantı bu ya, “kamil” rumuzlu okurumuz da bugün Türkiye’deki gelişmeleri Almanya’nın o dönemine benzeten bir yorum yazmıştı. Ama olaya çok farklı bir bakış açısı getiriyordu. Bir çözülme döneminden geçmekte olduğumuzu söylüyordu. “Bu çözülmenin iktidardaki oyuncuları, kısa bir süreçte, üstlendikleri hem ‘demokrasici’ hem de ‘faşist’ rollerini aynı anda yerine getirme misyonlarında başarılı olamayacaklardır” diyordu.

Her iki yazıyı da dikkatinize sunuyoruz.

Önce “Rıza Türmen’in “Demokraside yargının önemi ve Weimar dersleri başlıklı yazısı:

Demokratik bir toplumda yargının rolü üzerinde bir anlaşma sağlayamamamız, Türk demokrasisinin kurumsallaşmasını henüz tamamlamadığını gösteriyor.
1919-1933 yılları arasında Almanya’yı yöneten Weimar Cumhuriyeti’nin anayasası üzerinde başlatılan tartışma konuya ışık tutmak bakımından yararlı olabilir.
Nazi Partisi’nin iktidara gelmesinde dönemin koşulları kuşkusuz önemli bir rol oynadı. Bir yandan I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, ardından 1930 ekonomik krizinin etkileri, siyasal istikrarsızlıklar, Weimar hükümetlerinin arkasındaki zayıf halk desteği, Nazi Partisi’ne iktidar kapısını açan etkenler.
Ancak burada sorulması gereken soru, Hitler’in iktidara gelmesi kaçınılmaz bir sonuç muydu, yoksa bu önlenebilir miydi? Bu soruyu yanıtlamak için Weimar Almanya’sında yargının oynadığı role bakmak gerekir.
Weimar Anayasası’nın 48. maddesine göre, eyaletlerin anayasanın öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmemesi ya da kamu düzenin bozulması ya da ciddi bir tehditle karşı karşıya bulunması durumlarında, cumhurbaşkanı, kamu düzenini yeniden kurmak için kuvvet kullanmak dahil, gerekli önlemlere başvurabilir ve bireysel hak ve özgürlükleri askıya alabilir.
Weimar Cumhuriyeti’nin temel direği Prusya’nın desteğiydi. Prusya aynı zamanda Nazilerin iktidara gelmesi önündeki önemli bir engeldi. 1932’de Von Papen’in Şansölyeliği döneminde, merkezi hükümet Prusya’daki karışıklıkları bahane ederek anayasanın 48. maddesini işletti ve Prusya’da yönetime el koydu.
Prusya sorunu anayasanın 19. maddesiyle kurulan “Devlet Mahkemesi”ne götürdü. Mahkeme, Prusya’nın iddialarını reddederek 48. maddenin uygulanmasını hukuka uygun buldu. Mahkeme, kararında, Prusya’nın ileri sürdüğü, Cumhurbaşkanı’nın takdir yetkisini aştığı savını kabul etmedi. Takdir yetkisinin sınırlarının Cumhurbaşkanı tarafından çizileceğini belirtti.
Mahkemenin bu kararı Hitler’e iktidar yolunu açtı. 1933’te Hindenburg’un, Hitler’i Şansölye olarak atamasından sonra, Hitler Reichstag yangınını bahane ederek 48. maddeyi uygulamaya koydu ve anayasada yazılı hak ve özgürlükleri askıya aldı. Arkasından, meclisten geçirdiği bir yasayla hükümetin kanun yapma yetkisine sahip olmasını sağladı. Bundan da anlaşılacağı gibi, Hitler amacına salt şiddetle değil, aynı zamanda yasal yöntemleri de kullanarak ulaştı.
Nazilerin Reichstag yangınından sonra başlattıkları yargı sürecinin incelenmesi ilgi çekici olabilir. Ancak bu ayrı bir yazı konusu.
Yukarıda özetlenenlerin ışığında şu sonuçları çıkarabiliriz:
1. Weimar Cumhuriyeti’nde Anayasa Mahkemesi yoktu. Olsaydı, Prusya yönetimine el koyan hükümet kararnamesinin anayasaya aykırılığı ileri sürülebilecek, belki de kararname iptal edilecekti.
2. Mahkemede, Prusya’nın avukatlığını yapan ünlü hukukçu Hermann Heller’e göre, 48. maddedeki yetkiler, anayasanın amacına uygun bir yorumla sınırlı tutulmalı. Önemli olan demokrasinin korunması. Heller, mahkemeye, yargının demokrasinin korunmasındaki yaşamsal rolünü anlatmaya, mahkemeyi davaya bu açıdan bakmaya ve sorumluluğunu üstlenmeye yöneltmeye çalıştı. Von Papen’in Hitler ile işbirliği yaptığını söyledi. Ne var ki, mahkeme, bu davaya dar bir açıdan bakarak anayasal düzeni, demokrasiyi, hukuk devletini koruma sorumluluğunu üstlenmek istemedi. Oysa, mahkeme, 48. maddenin Prusya’da uygulanmasının hukuka aykırı olduğuna karar verebilseydi, Hitler’in iktidara gelmesi güçleşecekti.
3. Hiçbir siyasal iktidarın takdir yetkisi sınırsız olmamalı. Takdir yetkisi yargısal denetime tabi olmalı. Yargı, siyasal iktidarın takdir yetkisinin anayasal sınırlar içinde kalmasını güvence altına alabilmeli.
Weimar Cumhuriyeti’nden çıkarılacak belki en önemli ders şu:
Yargının, demokrasiyi, hukuk devletini, bireysel hak ve özgürlükleri, anayasal düzeni koruma görevini yerine getiremediği durumlarda, siyasal iktidarın otoriter bir yönetime kayma tehlikesi her zaman var. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi ise, her şeyden önce siyasal iktidardan bağımsız olmasına bağlı.

Ve bu da “kamil” rumuzlu okurumuzun “O İHSAS-I REYSE BU NE? Başlıklı yazımıza gönderdiği yorum:

Türkiye Cumhuriyet'ten feragat ederek "demokrasi" nin öne çıkarıldığı bir periyotta bulunuyor. Bu durum, Türkiye gibi, demokratik geleneği olmayan bir ülkede çözülme getirecektir. Nitekim, görüntü böyle. Cemaatler, etniler, yani Cumhuriyette meşru görülmeyen oluşumlar, kendilerini her türlü siyasal ve ulusal bütünlüğün dışında tanımlayarak, her biri başat oyuncular olarak boy göstererek çözülmeye katkı yapacaklardır. Ancak bu dönemlerle birlikte bir çok örnekte- örneğin, Weimar'da olduğu gibi- faşizmin yükseldiği görülmüştür. Yani bu dönemler bir tür geçiş dönemleridir. Kargaşa faşizmi yükseltir. Weimar'da da, kargaşa ve çözülmeden "anayasa", "yargı" sorumlu tutulmuştu. Sonra, "koordinasyon" denilen bir yöntemle, anayasanın etrafından dönülerek, yürütme marifetiyle yasama işlevi legalleştirilmişti. Neticede, Naziler kontrolü ele almışlardı. O zaman da, Alman büyük burjuvazisi, bilindiği gibi, bütün bu faşistleşme sürecini hararetle ve yüksek bir moralle desteklemişti. O dönemin "liberal solcuları" ("sosyal demokratlar"), -ki gidişe alkış tutup, sol devrimcileri, demokrat olmamakla, darbecilikle suçluyorlardı- ilk bertaraf olanlar arasındaydılar. Evet, Cumhuriyet geleneğinin, "demokrasi" geleneğiyle yer değiştirmesi isteniyor. Tarih ve değişme konusunda biraz bilgisi olan insanlar, buna teşebbüs bile edilmemesi gerektiğini söyleyeceklerdir. Doğrudur. Bu kaotik hal, faşizmi getirecektir. "Olsun, benim faşizmim" diyenler, bir süre sonra kendi faşizmlerinin başka bir faşizm tarafından nasıl ezildiğine tanıklık edeceklerdir. Bir çöküş değil, ama bir çözülme momentinden geçmekte olduğumuz aşikâr. Bu çözülmenin iktidardaki oyuncuları, kısa bir süreçte, üstlendikleri hem "demokrasici" hem de "faşist" rollerini aynı anda yerine getirme misyonlarında başarılı olamayacaklardır. Yalnız onların "demokratik" çözülmeyi başlatmakta ve faşizmin yollarını döşemekte başarılı olduklarını kabul etmek gerekir.

Odatv.com

Pazartesi, Şubat 22, 2010

En kötü Tandemi Yıldız Yapmak

Ya benim kafam basmıyor anlayamıyorum kimse kusura bakmasın. Karşımızda, Emre Güngör-Neil-Ugur ve Hakan Balta gibi genel anlamda ağır ve de futbol bilgisi çok da güçlü olmayan bir savunma hattı yakalamışız. Neden ısrarla topu kanatlara indirmeye çalıştık ki? Hücumun sağında ve solunda oynayan adamlarımız ters kanat ortalarına gelip kafayı yapıştırabilen ya da voleyi koyan adamlar değil ki...

Maç içerisinde en etkin olduğumuz dakikalar, yüzümüzü kaleye döndüğümüz anlardı. Bu dakikalarda, oyunda Tabata gibi dripling yapabilen ya da araya pas bırakabilen bir adam sahada olsaydı biz bu Galatasaray'ı çimlere gömerdik.

Ha maç boyunca da belli dakikalar haricinde rakibimizi sahalarından çıkartmadık ama olmayınca olmuyor işte. Bir zamanlar bu takımda, pascal, ilhan, sergen, tümer gibi oyuncular vardı. Pozisyonu girince atardı bu adamlar. Oysa şu andaki kadromuza bakın...

Üzüldük hem de çok ama daha 12 hafta var ve daha çok sular akar bu köprüden. Önemli olan bu tempoyu kalan her maçta yapmak...

Cuma, Şubat 19, 2010

Bunu Yazacağım Aklıma Gelmezdi Ama...


Pazar günkü maçta gol umudumuz sanki Nobre olacak gibi...
Gram sevmeyiz, futbolculuğunu topla kavga etmesini falan amma velakin
ilginç bir şekilde karşısında sarı kırmızılı formayı görünce ceza sahasında 10 Raul gücünde oluyor

Yürü be Nobre utandır hepimizi...

Salı, Şubat 16, 2010

Afişlerin Dili

 
Tulipan isimli kondom firmasının Arjantin Brezilya maçı önce Arjantin'i destekleyen afişi
 
Maçtan sonra bu kez Brezilya'da hazırlanan bir başka afiş (Brezilya 3 - 1 Arjantin)

AVM Üye Kartı


İstanbuldaki Amerikan rüyası tadında olmayı hedefleyen alışveriş merkezlerimizinden birindeki bir üyelik kartı ile ilgili fotografı blogumuza koymaya uygun bulduk.

Buradan bizleri okuyan herkese soruyorum: Böyle bir reklam fotosu olan bir kart size ne gibi faydalar sağlayacaktır?? 2 3 gündür düşünüyoruz bir yerlere varamadık biz arkadaşlarla...

Ne oluyor ulan bu ülkeye...

Lamı Cimi Yok


Bu pazar günü maçtan önce muhtelif mekanlarımızda kanımıza alkol karıştırıp maç yürüyüşümüzü yaparak stada gireceğiz ve de maç boyunca Beşiktaş'ın golleri ile coşacağız

Bu maçı alırız biz çok rahatım açıkçası. Zaten yenemezsek lig biter bizim için. Aklımdan geçn 3-1 gibi bir skor...

Bir cümle de basında bizi eleştiren kalemşörlere. Beşiktaş taraftarı kimin suçlu kimin masum olduğunu çok iyi biliyor. Bizim yuhladığımız karşı çıktığımız ne takım ne de futbolculardır.
Takımımızı bu hale getiren fareler omurgasızlardır öfkemizin sahipleri. Hiç kimse bizi salak yerine koymasın...

Pazar, Şubat 14, 2010

Antep'in Hamamları...

Antep'in hamamları terletir adamı. Her daim de böyle olmuştur. Antep zor deplasmandır. Üstelik bu defa tribünlere serpiştirilmiş bursa ve a.gücü atkıları ile zor'un yanına bir de kötü kelimesini eklemeliyiz. Evet Antep hem zor hem de kötü bir deplasmandır.

Sahaya çıkan kadro çıkabilecek en iyi kadroydu bence. Ferrari olsa, Toraman sağa kaysa, Necip yarım devre Tabata'nın yerine,Yusuf yarım devre İsmail'in yerine oynasa mevcut düzenle belirli zamanlarda iş yapabilir. Tabata iyi güzel de inanılmaz zayıf. Yanından rakip biraz hızlı geçsin yerde, topa biraz hızlı vursun yerde. İyi güzel de kardeşim sen git Brezilya plajlarında takıl o zaman... Ya da Japonya'da futbol okulu kur. Daha iyi bir kariyer düşünemiyorum senin için. Delgado'dan daha fazla değil demiştim ama Delgado daha fizikli dersem güler misin? Gülme...

Maçın adamı Beşiktaş'ta Rüştü ve Nobredir. Nobre topa o kadar nobran davranıyor ki top hislenip gitmiyor kaleye. Kale boş olsun olmasın farketmez. Top değil mi bu? Biraz gönlünü yap. Aranı iyi tut. Adam voleye çıkıyor dakika 75 kaleci dahil herkes kontrpiyede top bahçe. Bobo kafasına indiriyor dakika 80 kale boş neredeyse, top ekmek almaya gitti. Rüştü ise çok iyi bir performans sergiledi ve takım hezimetten kurtuldu. 2 top direkten döndü, 4 tanesini Rüştü kurtardı maç 2-0, düşün artık gerisini...

Mustafa Hoca'nın keyfi yoktu dün, tedirgindi. Futbolcularına da yansımış gibiydi bu tedirginlik. Ferrari bir an önce gelse, Nihat form tutsa, sürekli -se'li -sa'lı cümleler.  Buların yanına rakipler iyi oynama-sa yı da koymak lazım. Antep taş gibi oynadı, adeta ders verdi. Bizim futbolcular da İbrahim Üzülmez'in dediği gibi mücadeleden kaçtılar. Antepten gelenler bir numara yapamadılar ama Antepe gidenlerden Serdar orta sağı çok iyi tuttu, bir şutu direkte patladı, off ulan offf senin gibi yönetimin de senin gibi kongre üyesinin de diye iç geçirtti...
Geçen hafta Gençler maçından sonra dedim ki umudumuz futbolcular. Bir Umut varmış o da Trabzonda gol atıyor.

Cumartesi, Şubat 13, 2010

ilk onbirimiz...


Rüştü, İbrahim Üzülmez, İbrahim Toraman, Sivok, Ekrem, İsmail, Ernst, Fink, Tabata, Bobo, Holosko

Vurduğumuz gol olsun...

Cuma, Şubat 12, 2010

Maça Maça Maça


Hepimizin çok ihtiyacı olan, biraz daha tribün ve taraftarın yakınlaşmasını sağlayacak bir maç diye düşünüyorum.
Son durumlarına göre Bobo ve Holosko oynayacaklar. Hakan Arıkan dışında eksiğimiz yok. Ferrari ise riske edilmeyecek

Umarım erken bir gol bulup maçı rölanti altına alıp cezasız sakatlık yaşamadan cincon maçı için pusuya yatar duruma geçeriz...

Hadi be kartalım aç şöyle kanatlarını da alemin ağzına tıkayı takalım yine 34. haftada ve rijkard ile daumu gönderelim sene sonunda...

Beşiktaşım seni ben

Krasic Beşiktaş'ta



Ya bir düşün yakamızdan...

Biz sizden ne dünya yıldızı istiyoruz ne de böyle yozlaşma

Beşiktaş'ın siyahına beyazına layık olun, ben başka birşey istemiyorum

Akseki'de de ne çok kongre üyesi varmış!!! Beşiktaş'ın kalesi Akseki imiş zaten...

Salı, Şubat 09, 2010

Beşiktaş'ın Çocuğu Messi


Bloğumuzun sponsorluğu altında Barcelonaya gidecek olan arkadaşımız Nou Camp stadında tüm dünyayı şaşırtacak bir eylem hazırlığındadır.
Grup olarak yaptıracağımız 2 metreye 1 metrelik "Beşiktaş'ın Çoçuğu Messi" pankartını tüm dünyanın gözü önünde açacaktır.

Bu pankartdan sonra, Messi'nin boş mukaveleye imza atarak çubuklu forma ile imza atacağını düşünüyoruz...

Eylemlerimiz devam edecek...

Beşiktaş'ı Seven Tribünden Elini Çeksin ...

Haber1903'de bu haberin başlığını okuduğumda sevindim. Sandım ki Başkan temizlik yapacak ya, ona bir çağrı yapılıyor: Yapma Başkan diye...

Meğer bu değilmiş zat-ı alimizin derdi. Çarşı'yı tenzih ediyormuş ama bir grup taraftar kulübe büyük zarar veriyormuş. Hem de yıllardır! Kulübün 4-5 yılının heba olmasının nedeniymiş Çarşı dışındaki diğer Beşiktaş taraftarı...

Demek ki camianın önde gidenleri Başkan'a arkadan verenleri olmuşlar. Bu düzen nasıl bir düzen yahu? Demek ki ne yapsak bu zihniyete boş! Bir süredir üzülmüyordum, heyecanlanmıyordum, utanıyordum ancak uzun süredir bu kadar şaşırmıyordum!

Cumartesi, Şubat 06, 2010

Sözden Kutsal Birşey Varsa O da Eylemdir ya da Düztabanlık Bizdeymiş!

"Beşiktaş'ım seni ben değişmem hiçbirşeye, tat vermiyor inan sensiz geçen her saniye..."

Bugün maçtan 15 nci dakikada çıkmakta tereddüt etmedik. Sadece bir an vardı ki maç başlamadan hemen önce tüm kapalının Yeter Demirören tezahuratı bize "Acaba??!!" dedirtti. Kapalı üst kutu da .mcık mahiyetinde bir kutu olmadığını gösterdi, en azından bu gece...

Bireysel olarak elimizde ne varsa yapıyoruz.Bugün mabedi terkettik, yarın belki hiç gitmeyeceğiz, mendil sallayacağız, siyahlar giyineceğiz, kocakafaya pankart açıp dayak yiyeceğiz, yürüyeceğiz, gücümüz neye yeterse, aklımız neye yeterse...

15 nci dakikada kapalı alttan yaklaşık 10 kişi çıktık, kapıdaki görevlilerin "kompile mi çıkıyorsunuz abi" sorusuna cevap veremeden ağaçlı yolda yürüyüşe geçtiğimizde sadece 3-4 kişiydik. Aksiyon pek ilgi görmedi sanırım, ziyanı yok.. Koşturarak kendimizi maç seyredebileceğimiz bir mekana attık. Takım golü atmış Gençler'in baskını karşılıyordu.

TV'den seyrettiğim kadarı ile takım iyi mücadele etti. Tello hariç. Takımda gıcık olacak biri mutlaka oluyor. Tabata bu bayrağı Tello'ya devretti bu aralar. Tabata'da ısrar edilse Delgado kadar faydası olacaktır, daha fazla değil, daha ucuz değil...Ferrari gelince kesilecek yabancı banko Tello'dur.  40 ncı dakikadaydı sanırım Bobo ile Gençlerli bir oyuncunun takışmasına İbrahim Üzülmez'in ve Fink'in müdahale teşebbüsleri takımın havasının yerinde olduğuna dair bir mesaj verdi bana. İbo zaten delidir ne yapsa yeridir ama Fink eminim ki bu takımda çok daha fazla sorumluluk alacaktır. İkinci yarıda Nihat ve Tello'nun yerine giren Holosko 1 gol 1 asist, Yusuf da 1 asist ile görevlerini yaptılar. Üstelik Yusuf'un yaptığı baskı bize golü kazandırdı. Tabata 1 gol 1 asist ile yukarıda ki Delgado kıyasına konu oldu.

Bugün attığımız 4 gol de birbirinden güzeldi. En az bu kadar da kaçan gol vardı ama 80'e kadar beklemeden golleri atsaydık da omuzlarımızda kulunç oluşmasaydı kaskastan...

Antep, Galatasaray, Kayseri, IBB ile giden içerde dışarda zorlu bir fikstür, kararsız ve kırgın tribünler, ilk demeci "20-0 seçimi kazandık bu böyle biline" olan gözdağı verici başkan ve muamma yönetimi, bir müddet takımdan ayrı kalacak teknik direktör, kondüsyoner yardımcı teknik direktör ile Beşiktaş kamuoyu daha çoookkkk  sürprizlere gebe...

Tek umudum futbolcular! Haydi kalkın ayağa!

Not 1: Bu Ömer Çatkıç ve Serdar Kulbilge'nin Beşiktaş'tan çektiği nedir? Yok mu müdahale edecek biri? Ya da muayene ...
Not 2: Demirören Yeter !

Cuma, Şubat 05, 2010

900. Saniye Mevzuu



Maça gittim tribün dolmuş
Kartal fenere koymuş
15. dakikada nasıl koydu madida
ulan i.ne kanaryaaaaa

Eskiden 15. dakika olduğunda böyle bağırırdık ama 2000'den sonra geldiğimiz hale bak. Bir mum da biz yakıyoruz karanlığa karşın ve de çıkıyoruz maçtan...

Perşembe, Şubat 04, 2010

Safımız Belli Olsun...


Kongrede beklediğimiz olmadı. Maalesef, değişim çıkmadı sandıktan.
Saygı duyuyordum ki, dün basında çıkan isterlerse bütün stad yürüsün ifadesi ile kan beynime sıçradı...
Hayatımda ilk defa yarın 15.dk'da evim dediğim yuvamdan çıkacam
Nedeni basit, safım belli çünkü, ve de çok şükür omurgam sağlam...

Hz.İbrahim'i ateşe atacakları sıra bakmışlar karınca su taşıyor ateşe,
karıncaya sormuşlar nere götürüyorsun o suyu, oda demiş ki "Yangını
söndürmeye". Yahu demişler o kadar suyla o ateş sönermi hiç. Oda demiş
ki sönsede sönemese de SAFIM belli olsun..

Birde galiba karga olacak oda tutmuş çalı çırpı topluyormuş ateşi
körüklemek için. Ona sormuşlar sen ne yapıyorsun? O da demiş ki "ateşi
körüklüyorum". Yahu demişler ufacık çalı çırpıyla mı ateş
körüklüyorsun. Oda demiş ki, bu ufacık çalı çırpı belki ateşi
körüklemeye yetmez ama en azından SAFIM belli olur..

Niğdespor'dan Büyük Hamle!

Türkiye A Milli Futbol Takımı ve Galatasaray'ın unutulmaz kalecilerinden Hayrettin Demirbaş, 47 yaşında tekrar yeşil sahalara döndü. Futbolu bıraktıktan sonra kaleci antrenörü olarak çalışan Hayrettin, 51 Niğdespor'da oynamaya başladı.

CHA’nın haberine göre, Hayrettin'in, 3. Lig'e çıkmak için mücadele veren Niğdespor'a transferinde, Acun Ilıcalı'nın "Devler Ligi" adlı televizyon programında yayınlanan maçlar önemli rol oynadı. Bu kararı vermesinde 51 Niğdespor Başkanı İdris Turgut ve Teknik Direktör Cevdet Sancaklı'nın etkili olduğunu söyleyen Demirbaş, şöyle devam etti:

"Cevdet hoca kaleci bulamayınca, 'Sen benim eski arkadaşımsın. Rahat oynarsın.' dedi. Ben zaten her gün sporun içindeyim, tenis oynuyorum. Gençlere örnek olur düşüncesiyle teklifi kabul ettim. Bu yaşta bu mutluluğu yaşamak çok güzel."

Yeni takımıyla 10 gündür Antalya'da kampta olan Hayrettin, bu ay Niğde'de iki maça çıkacak. Bunları kazandıkları takdirde takım olarak 3. Lig'e yükselme mücadelesine katılacaklar.

Hayrettin Demirbaş, Galatasaray’da iki defa lig şampiyonluğu yaşamış, daha sonra Vanspor, Zeytinburnu ve Ağrıspor'da top koşturmuştu.

kaynak

Pazartesi, Şubat 01, 2010

Premier League'de 3ncü Boyut.




Yukarıdaki kameralar sayesinde İngiltere Premier League 3 boyutlu seyredilebiliyor. İlk uygulama geçtiğimiz haftasonu Arsenal-ManU maçı ile başladı. ManU'ın 3-1 kazandığı maçta Nani öyle hareketler yaptı ki 3 boyutlu seyreden ManU taraftarlarının yüzü yukarıdaki fotolarda göründüğü gibi baklava börek.

Beşiktaş Kimin Takımı?

Beşiktaş tarihinin en kalabalık ve ben gördüklerim arasında en kritik kongresinde kazanan Demirören kaybeden Beşiktaş oldu. Kazanan kongre üyelerinin çoğunluğu, kaybeden taraftar oldu. Bana göre siyah kazandı, beyazı tüketti... Tribün liderleri kazandı ama "bağırsanıza lan" diye analarına sövdükleri taraftar kazanamadı, kaybetti (yine).


Kongreden saatler öncesine kadar ne kadar bağımlı-bağımsız internet platformu varsa tamamına yakınında kimse Demirören'i istemiyor, gönülsüz de olsa Aksu'yu destekliyordu. Hatırı sayılı web sitelerinden duyurular yapıldı camianın "önde gelenleri"ne, bu duruma kayıtsız kalmayın diye. Kalmadılar sağolsunlar. Keşke kayıtsız kalsalardı da umutlanıp utanmasaydık!

Tabi ki durumdan utanıyor olmam takımı desteklememem anlamına gelmiyor, tabi ki kalbimiz arma için atacak yine... Sadece bir kaç karar aldım, digiturk iptal, seneye kombine alınmayacak, forma ya da ürün alınmayacak fakat kongre üyesi olabilmek için şartlar zorlanacak!

Bu yönetim neyi iyi yaptı da kongre onlara yeniden transfer yetkisi, yeniden stad projesi ve yeniden Beşiktaş'ı yönetme imkanı verdi anlayabilmiş değilim. Demek oluyor ki Beşiktaş halkın takımı değilmiş, öyle bilirdik dünden önce... Milyonlarla ölçülen camia adına Beşiktaş'ın geleceğine etki eden isim sayısı 5 bin... Onlar da şaibeli... Körler sağırlar birbirini ağırladı... Yazıklar olsun!!!

Murat Aksu ve ekibi kimsenin cesaret edemediğini yaptı ve kongreye kalite kattı. Hepsine teşekkürler...